Neden ?
Neden Bu Bölge ?
Osmanlı İmparatorluğunun Rumeli’deki fetih hareketleri esnasında Rumeli imar edilmeye çalışılmıştır. Bu sayede devlet tarafından teşvik edilen aileleri burada da ıssız, tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, dağ başlarını ve çorak toprakları işlemek için bölgeye yerleşmiş ve emniyeti sağlamışlardı. Yavaş yavaş yerleştikleri bu toprakları bir kültür ve iktisat merkezi haline getirerek buralara kendi adlarını vermişlerdir. Yerleştikleri bölgeye cami, imaret, köprü, kervansaraylar inşa ederek tarlalar, bahçeler, su kuyuları açarak imar etmişlerdir.
İşte bu şekilde Osmanlı Devleti önemli ve stratejik yollar üzerinde şehirler, köprüler, geçitler vs. yaparak fetih hareketlerine devam etmiştir. Bu durum hem bölge halkının yararına olmuş hem de sefere giden ordunun ulaşımını kolaylaştırmıştır. Bu durum üzere 1427-1444 yılları arasında stratejik ve ekonomik bir amaç güdülerek inşa edilen Uzunköprü (diğer adıyla Cisr-i Ergene ya da Ergene Köprüsü) ve yanı başına (köprünün doğu ucuna) kurulan şehirle bölge imar edilmiş ve ordunun sevkiyatı noktasında kolaylık sağlanmıştır.
Köprünün bulunduğu yerden yaklaşık 35-40 km sonra Meriç Nehri’ne ulaşan Ergene Nehri üzerinde inşa edilen Ergene Köprüsü hem güneyden ve doğudan Edirne’ye ulaşan yolların, hem de doğudan Dimetoka’ya varan güzergahın kesiştiği bir noktada inşa edilmiştir. Bu özelliğiyle Uzunköprü stratejik, askeri, ekonomik özelliklere sahip bir köprü ve şehirdir.
Osmanlı Devleti’nin kuruluş, Rumeli ve Balkanlarda gelişme ve genişleme döneminde Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa Hristiyan birlikleri kurulmuş ve Türkleri Avrupa’dan atma teşebbüslerinde bulunulmuştur. Bu dönemde İstanbul’un Bizans İmparatorluğu’nun elinde bulunmasından dolayı Anadolu’dan Balkanlara kuvvetlerin gönderilmesi ve akınların yapılması Gelibolu-Edirne yolu ile sağlanmıştır. Ancak bu yol üzerinde bulunan Ergene Nehri bazen ilkbahar ve kış aylarında taşınca ordunun günlerce hatta haftalarca karşıya geçmesine izin vermemiştir. Çanakkale Boğazı’ndan geçen ordu Ergene Nehrini geçememiştir. Sultan II. Murad ordusuyla Balkanlardan Gelibolu’ya dönerken şimdiki kışlanın olduğu yere gelmiş, Ergene Nehri de taşmış olduğu için nehrin karşı kıyısına geçememiştir. Üç gün burada beklemek zorunda kalan Sultan II. Murad’ın bu duruma canı sıkılmıştır. Çünkü hiçbir kuvvetin ordusunu durduramadığı bu dönemde Ergene Nehri ordusunu durdurmuştur. Tam bu sırada Sultan II. Murad’ın huzuruna Gazi Mahmud Bey çıkmış ve buraya bir köprü yapılmasını Sultan II. Murad’dan istemiştir. Bunun üzerine köprünün yapılması emri verilip köprünün yapımına başlanmıştır.
Ergene şehri ve köprüsü 15. yüzyılda Osmanlı Devletinin büyük bir hızla geliştiği dönemde, 1427 yılında Sultan II.Murad tarafından kurulmuştur. Bu bölgede, dünyada bir eşi daha olmayan büyüklükte taş köprünün yapılması ve bir şehir kurulmasının birçok sebebi vardır.
Strateji; Başkent Edirne’yi Anadolu yakasına bağlayan Gelibolu-Edirne yoludur. İstanbul bu sıralarda Bizans Devletinin elindedir. Gelibolu-Edirne yolunun Uzunköprü yöresindeki Ergene ırmağı geçit yeri, ırmağın ilkbahar ve kış aylarındaki taşkınları nedeniyle günlerce ve haftalarca karşıya geçme olanaklarını önler.Defalarca ahşap köprüler yapılmışsa da bunlarda coşkun sulara dayanamamaktadır. Türk orduları Çanakkale boğazından kolayca geçebildiği halde, taşmış Ergene orduyu durdurabilmektedir. Bu durumda sağlam ve büyük bir köprü gerekmektedir.
Güvenlik; Uzunköprü’nün bulunduğu yer, başkent Edirne ile Gelibolu yolu üzerinde, Edirne’ye bir menzil uzaklıktadır.Menzil bir kervanın gün ışığında yol alabileceği en uzun mesafedir. Edirne’den gün doğumunda yola çıkan kervan gün batımında ancak Uzunköprü bölgesine ulaşmaktadır. Gelibolu’dan yola çıkan bir kervan da günün hangi saatinde Uzunköprü’ye varırsa varsın gece burada konaklar ve ertesi gün doğumunda yola çıkardı. Bu durumda bölgede bir takım soyguncular bulunmakta ormanlık alanda faydalanarak kervanlara zarar vermekteydi. Bu durumda ise tam anlamıyla bir şehir kurulması gerekmektedir.
O yıl (1427) günümüz Hudut Tabu Komutanlığı’nın olduğu tarafa Yayalar köyü kurulmuştur. Karşı taraftaki Ergene şehrinin kurulması ise 15 yıl sonra başlayacaktır.
Yayalar Köyü
Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde oluşturulan yayalar piyade sınıfından oluşan askeri birliktir. Gerek köprünün gerekse yeni kurulacak şehrin güvenliği için öncelik askeri birliğe verilmiş ve Yayalar Köyü adıyla 30 hanelik ilk yerleşim kurulmuştur. Yayalar genellikle Doğu Anadolu’daki Artuklu Türkleri ve Türkmenlerden oluşmaktaydı. Ayrıca bu bölgeye Sultan II.Murad büyük bir köşk yaptırmıştır.
Ergene Şehrinin Kuruluşu ve Uzunköprü
Sultan II. Murad zamanında Rumeli’de kurulan ilk Türk şehri olan Uzunköprü, “Ergene” şehri adıyla kurdurulmuş, şehrin yanından geçmekte olan Ergene Nehri’nden dolayı, Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar bu adla anılmıştır. Kanuni’nin sadrazamı Mustafa Paşa 1529 da Bulgaristan’da Cisr-i Mustafa Paşa köprüsünü yaptırmıştır. Köprünün başında bulunan şehre de Cisr-i Mustafa Paşa kazası denilmiştir. Hem Ergene hem de Cisr-i Mustafa Paşa kasabalarının köprüsünün olması ve her ikisinin de Edirne Eyaleti’ne bağlı olmasından dolayı karışıklıklar çıkmıştır. Bu karışıklıklara son vermek için Ergene şehrinin ismi de Cisr-i Ergene’ye çevrilmiştir. Ünlü Fransız seyyah A. Dela Motraye 1727 yılında Cisr-i Ergene’ye gelmiş ve Türklerin buraya Usun Kupru (Uzunköprü) dediklerini belirtmiştir. Keçecizade İzzet Molla 1820’de Keşan sürgününden dönerken Uzunköprü’den geçmiş ve “Mihnetkeşan” adlı yapıtında Uzunköprü adını kullanmıştır. Ayrıca 1873 yılında Cisr-i Ergene’den demiryolu geçmiş, inşa edilen istasyon binası levhasına ve tren tarifelerine de Uzunköprü adı yazılmıştır. 1917’de çıkarılan Devlet Salnâmesi’nde de Uzunköprü ismi kullanılmış, böylece kasabanın resmi ismi olan Cisr-i Ergene isminden vazgeçilerek Uzunköprü ismi kabul edilmiştir. Ancak şehir 1920 yılında Yunanlılar tarafından işgal edilince kısa süreliğine şehrin ismi “Makrifere”, “Makriyefere-Makrayefra-ΜακράΓέφυρα” olarak değiştirilmiştir.